11 Nisan 2010 Pazar

ArchiBandPhotos-1

Le Corbusier görse ağlar mıydı?













Grup fotoğrafları genelde durağandır. Üyelerin -aynı karede bulunmaları şartıyla- verecekleri atraksiyonlu pozlar daha da bi' sahte durur. Bu sebepten arka plana yüklenen fotoğrafçı göz önünde olanı yüceleştirme adına konstriktif özelliklere sahip arka planlara yer verebilir. Paranoyak bir bakış açısıyla genelde bu fonların -oryantalist ya da nostaljik fanteziler yapılmadığı sürece- modern mimari örneklerinden seçilmesi popüler müziğin günü takip etmesi ve hayranlık uyandırma çabasıyla doğru orantılıdır denilebilir.

Çekilmeye Hazır Bir Synopsis: Zooey Stardust


Zooey, arkasındaki pencereden yatağına düşen ışık eşliğinde göğüs boşluğunu dalga dalga dolduran parıltılı havayı üfleyerek uyuyordu. Akrep ve yelkovanları ters yönde anormal bir hızla dönen saati durdu. Z.S.yavaça kalkıp yerinde doğruldu ve arkasındaki perdeyi biraz araladı. Üzerine vuran yapay turuncu ışığın güneş ışığı olduğundan emindi. Tropik desenli uyku gözlüğünü kaldırdı ve gözlerini açmak yerine daha da sıkı kapadı. Yerinden kalkıp odanın diğer tarafındaki mutfakta kendine şaffaf renkli şişelerinden ölçüyle karıştırırarak yaptığı özel içeceğini hazırladı. Uyandığından beri hiç kaldırmadığı göz kapaklarının ağırlığını hiç hissetmiyordu. Kütüphaneden seçtiği kitabı ve elinde içkisiyle bir güzel keyip yapacaktı ki bir türlü kitabı okumayı beceremedi; o da sadece resimlerine göz attı.

Odasındaki aynada sürekli kendisine bakıp duruyordu. Birden şaşırıp kendisiyle ilgili bir şeylerin garip olduğunu düşündü: göz kürelerini görememesi gibi. İnsanların bu gibi gecelerde gözlerini kendisine dikmesinin bununla bir ilgisinin olup olmadığını düşündü . Kendi kendine kimsenin gecesini mahvetmesine izin vermeyeceğine dair söz verip süslenmeye devam etti. Fosforlu farını ve rimelini sürüp kafasına meşhur kuş tüyünü de taktı. Çantasını her zaman bıraktığı vestiyerden almayı ihmal etmeden hızla kapıdan dışarı çıktı. Merdivenlerden inip alt kata vardı. Bahçesi büyük bir otoparktı. Arabaların arasından geçerek yolunu bulmaya çalıştı. Uyuyan siyahi bekçinin klubesinin önünden geçip otoparkın devasa kapısından tırmandıktan sonra bir anda kendini yerde buldu.

Issız bir yolun ortasındaydı. Hiç acı hissetmiyordu. Neden her yer bomboş diye düşündü, saatin biraz fazla geç olmuş olabileceğini anımsadı. Diğer gecelerden farklı olarak havada insanı rahatlatan bir yumuşaklık vardı. İçine dolan bu ferahlıkla bomboş sokaklarda gezinip durmaya başladı.

Tabelalardan çıkan ışıklar yüzüne vuruyor, ancak o yine de hiçbir şey hissetmiyordu, tıpkı bir uzay boşluğundaymış gibi.

Dans eder gibi dolaşıyor, vitrinlerin önünden geçiyordu. Bir barın camının önünde durdu. Birkaç insan bir şeyler içip sohbet ediyorlardı. O kadar dikkatli baktı ki onlar da farketip camın öbür yüzüne doğru yaklaşmaya başladılar. Zooey tam korkuyla geri çekilirken birini aniden göremez oluşunu, diğerinin ise sadece camdan geçip hızla uzaklaşışını gördü.

Hızla sokaktan kaçmaya çalışırken duvarlarda garip yansımalar görmeye başladı. Yaklaşınca bunların kendi posterleri olduğunu farketti. Resimlerinin altında "O bir uyugezer" yazıyordu. İçi hınçla dolup taştı. Çantasından çıkardığı kibritle hepsini yakmaya başladı. İşi bittiğinde hızla başka bir sokağa sapıp yürümeye devam etti. Ayağına tek tük poşetler çarpıyordu. Rüzgarda savrulan poşetler gittikçe artmaya başladı. Kurtulmaya çabalasa da her yerini kapladılar. Aniden bir lamba yandı ve sokakta uçuşanın tek bir poşet olduğu ortaya çıktı. Zooey yok olmuştu. Sabah evindeki boş yatağının arkasındaki perde, açık pencereden sızan yaldızlı hava akıntılarıyla inip kalkıyordu.

Desert Shore



Geçen haftalardan bir gün, Ankara'nın ünlü Tunalı Pasajı'nda müzik için aç gözlerle bakınırken gözüme bir plak takıldı. La Cicatrice filminden bir sahne ve altında deforme edilmiş palmiye desenleri. 70'li yıllarda tek başına 3. solo albümünü çıkaran Nico. John Cale'in bu ve bundan önceki-sonraki tüm albümlerinde verdiği mucizevi destek sayesinde elimize geçen kayıtlar. Hepsini Nico yazmış, enstrumanlarıysa Cale çalmış - trompet hariç. Müzik tarihinde bilenler tarafından avant-garde kabul edilen albümün genelinde basit ama yoğun ve bir o kadar da tok tınlayan arka sound Nico'nun sesiyle birleşerek onu kendinizi dinlemeye mecbur hissettiğiniz bir ilahiye dönüştürüyor. Cale'in flütleri Nico'nun soğuk alman aksanının masalsı bir yöne kaymasını sağlıyor. "My only child"da net bir biçimde yüzümüze çarpılan lyriclerin aksine albümün genelinde imgeleri algılamayı dinleyiciye bırakmış sakin bir hava mevcut. Yalnızken dinlenecek yalnız bir öykü Desert Shore.